3 Kasım 2010 Çarşamba

Sonbahar'da Alaçatı ve Ala Otel

Yaz boyunca arnavut kaldırımı sokakları topuk seslerine alışkın olan Alaçatı sokakları Ekim sonunda sessizliğinin keyfini sürüyor... İnsanın içini ısıtan ve aynı zamanda tembelliğe motive eden güneş ışıkları kahvaltımızı yaparken, adeta hiç gitmeyin hep burada kalın diye baştan çıkartıyordu...


Bu provake edici fikirle sanki hipnotize olmuş gibi masadaki kahvaltılıkları bir yandan süzüyor hatta reytingliyorum, sıcak simit, ezine peyniri ve tavşan kanı çaydan oluşan trio başlı başına seratonin pompalarken uzaktan bastonunun desteği ile yürümeye çalışan ve ismini sonradan öğrendiğimiz Saniye Teyze'nin söylene söylene bize yaklaştığını gördüm. Her ne kadar kendi 60 yaşında olduğunu iddia etse de 80 den aşağı olmadığı her halinden belli olan Saniye Teyze, hayatının kısa bir özetini yapıp yanlızlığından yakındıktan sonra, elindeki ekmek torbası ile söylene söylene yoluna devam etti.


Bu tip tatillerin en güzel taraflarından biri yaptığınız her planın yine tembellik üzerine oluyor olması aslında... O muhteşem kahvaltı sonrası hadi şimdi de gidip İmren'de sakızlı kahve ile devam edelim gibi mesela...


Sonbahar'da Alaçatı'nın geceleri de tabi yazın curcunası ile karşılaştırıldığında sanki yaşamın medcezir yansıması gibi, o kalabalıkları okyanusun suları gibi düşünürsek çekilme sonrası ortada kalanlar tüm detayları ile gözünüze çarpıyor... Tek tük açık restoranlar, sokak kahvesinde maç seyreden yerel halk (ki Galatasaray-Antalyaspor maçını biz de orada seyrettik), her beldenin tapusuz sahipleri olan sokak kedi ve köpekleri ve az da olsa bu kısa tatili fırsat bilip gelenlerin yoğunlaştığı 15 Eylül ve Nars'ın şarap peynir kombinasyonlu masaları...


Daha önce keşfetmediğim Alaçatı'nın renkli pazarı ise bu tatilin bonusu oldu aslında. Tezgahların o albenili görüntüleri ve o tezgahların adeta tiyatro sahnesinde kendilerine verilen rolleri oynuyormuşcasına rahat ve sıcakkanlı sahipleri gezmek için girdiğimiz pazar meydanını alışveriş festivaline çeviriyor bir anda.


Alaçatı'nın sonbaharında geçen ve iz bırakan bu iki günün başrolünde ise Alaçatı'nın en yeni, en cool ve davetkar oteli Ala Otel vardı. 2010 yazının Haziran sonuna doğru açılan otel, kalanlara butik otelde konaklamanın keyfini sonuna kadar yaşatıyor. Mimarisine yansıyan tasarım zevki, otelin çeşitli yerlerinde karşınıza çıkan ve belirli bir gustoyu barındıran egzotik objeler (bu objelerin Uzakdoğu'nun neredeyse tamamının taranarak getirildiğini belirtmeden geçemeyeceğim) ve tüm personelin güler yüzlü hizmetten taviz vermeyen görüntüsü, içinizi ''iyi ki burdayım!'' hissiyle dolu bir huzura bırakıyor.


Dönüş saati yaklaştıkça öğlen güneşi sıcaklığını artırıyor, inatla biraz daha kalmamız için meydan okuyordu...








                                     
                                          

















Hiç yorum yok: